Alsace (alzas okunur), Fransa'nın kuzey doğu ucunda, Almanya sınırında yer alan ve riesling, gewürztraminer gibi sepajları ile tanınan bir şarap bölgesi. Trimbach ise Alsace'ın en eski bağcı-üreticilerinden; özellikle ürettikleri sek rieslingler ile öne çıkmış bir isim. Cuvée Frédéric Emile, Trimbach'ın en üst gam - ve kimilerine göre dünyanın en iyi rieslingleri arasında sayılan - Clos Sainte Hune'un bir basamak altında yeralıyor. Kendisi ortalama 45 yaşındaki bağlardan, doğal maya kullanılarak üretilmiş. 2007 vintajının Trimbach'ın gelmiş geçmiş en sek (dry) rieslingi olduğu söyleniyor ve üreticisi 20 yılı aşkın bir ömür biçiyor.
Trimbach Cuvée Frédéric Emile sıradışı ve büyülü bir beyaz. Duru, yalın ve sofistike bir riesling. Yeşile çalan açık sarı renginde, orta gövdeli, burundan bitime mineral karakteri baskın, olgun, meyvemsi ve canlı asiditesi ön planda, yuvarlak ve dengeli, yumuşak yağsı (greasy) ve yoğun bir dokuya sahip %13 alkol oranı ile kendine has bir musikisi ve teruarı olan kompleks bir şarap.
Burunda portakal çiçeği ve adlandırılması güç türlü çeşit sarı-beyaz çiçek ve meyve notaları, limon kabuğu ve ananas nüansları ile birlikte, onları sarıp sarmalayan ıslak çakıl taşı ve yağmur kokusu hakim. Damakta ise meyvemsi karakterdeki olgun ve taze asiditesi oldukça ferahlatıcı. Burun ve damaktaki sürekliliğe, deniz-yağmur nüansları eşliğinde eklenen misket limonu (lime) ve limon kabuğu notalarını da unutmamak lazım. Bitimi ise serin, mineral tonlarda ve oldukça uzun.
Açıkçası bu şarap benim tattığım ilk rieslingdi ve çok etkilendim. Rieslingin, teruarı en çok dışavuran ve yetiştiği bölgeye göre karakter kazanan bir üzüm cinsi olduğu söylenir. Dolayısıyla şarapta teruar arayanlar için riesling, listeye ilk sıralardan girmesi gereken bir beyaz. Ancak kalitesi ve karakteri üretildiği coğrafyaya (ve üretim tekniklerine) göre büyük farklılıklar gösterdiği için, dünyanın
çeşitli yerlerinde üretilmiş alt gam rieslinglerden gitmek yerine, Trimbach'ın bu rieslingi gibi
klasikleri tercih etmek (en azından başlangıç için) iyi bir fikir gibi duruyor.
Teruar meselesine gelince... Fransızların hakkını vermek gerek. Şarapta 'teruar' hakikaten başka bir şey; başka bir boyut... Şarabın kompleksitesini, 'müziğin insan bedeninde koku ve tat olarak mekansallaşması' olarak anlayacak olursak, teruarın bu deneyime yeni bir boyut eklediği söylenebilir. Şöyle ki: teruarla birlikte size taşınan 'bir coğrafyanın kimyası'... Trimbach'ın rieslingi (bir benzerine Chauteau de Fonsalette'te rastladığım) kompleks mineral aroma ve tatları ile insanın 'içinde' bir mekan tanımlamıyor sadece. Bu kompleks mineral notalar ve doğaya ait karmaşık aromalar ile 'başka bir yer' ve 'başka bir zaman' da tanımlıyor. Böylece 'iç' ile 'dış' içiçe geçiyor: Hani sanki sen başka bir yerdesin ve başka bir yer de sende...
Çarpıcı bir deneyim açıkçası. Öyle ki insan, çağlar boyunca şarabın hayatı ve sanatı nasıl olup da bu denli yoğun bir biçimde etkileyegeldiğini kavrayacak - gibi oluyor.
Çarpıcı bir deneyim açıkçası. Öyle ki insan, çağlar boyunca şarabın hayatı ve sanatı nasıl olup da bu denli yoğun bir biçimde etkileyegeldiğini kavrayacak - gibi oluyor.
https://www.youtube.com/watch?v=KdoLf37OAAw
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder